Barış Gölgesinde Sanayi

Türkiye, tarih boyunca ticaret yollarının ve medeniyetlerin kesişim noktasında yer alan stratejik bir ülke olmuştur.

Bu coğrafi avantaj, üretim ve ticaret açısından büyük fırsatlar sunarken, aynı zamanda ülkeyi bölgesel çatışmaların tam ortasında bırakmıştır. Bugün Türkiye’nin güçlü bir sanayi altyapısı bulunmasına rağmen, çevresindeki ülkelerde yaşanan savaşlar, diplomatik gerilimler ve istikrarsızlıklar bu potansiyelin tam anlamıyla kullanılmasını engellemektedir. Irak’tan Ukrayna’ya, Suriye’den İran’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada süren çatışmalar, Türkiye’nin sanayi politikalarını, enerji maliyetlerini, ihracat pazarlarını ve yatırım akışlarını doğrudan etkilemektedir.

Barış ortamı tesis edilmiş olsaydı, Türkiye yalnızca üretim yapan değil, aynı zamanda bölgesel üretim ağlarını yöneten, yeni lojistik hatların merkezinde yer alan bir sanayi üssüne dönüşebilirdi. Çünkü sanayi yalnızca makine gücüyle değil, istikrarla büyür; barış ise istikrarın en temel bileşenidir.


Kesintiye Uğrayan Koridorlar, Kaçan Fırsatlar

Türkiye’nin jeostratejik konumu, sanayi ve ticaret açısından doğal bir avantaj yaratmaktadır. Ancak uzun süredir devam eden bölgesel krizler, bu avantajın değerlendirilmesini zorlaştırmıştır. Özellikle Suriye ve Irak’taki savaşlar, Türkiye’nin Basra Körfezi’ne doğrudan kara yolu bağlantılarını devre dışı bırakmıştır.

Barışın tesis edildiği bir senaryoda:

  • Mersin–Bağdat, Kerkük–Ceyhan ve Hatay–Ürdün koridorları yeniden işlerlik kazanabilir,
  • Türkiye sanayi ürünlerini Orta Doğu’ya çok daha düşük maliyetlerle ulaştırabilir,
  • Taşımacılık sigorta bedelleri düşer, teslim süreleri kısalır, ihracat gelirleri artardı.

Bu koşullar sağlansaydı, Türkiye sadece transit geçiş ülkesi değil, aynı zamanda bölgesel lojistik ve üretim merkezi hâline gelirdi.


Enerjide İstikrar, Üretimde Güç

Enerji, sanayi üretiminin en kritik girdisidir. Türkiye’nin enerji alanında dışa bağımlılığı, bölgedeki çatışmalar nedeniyle daha da maliyetli hâle gelmiştir. Doğalgaz hatlarındaki kesintiler, petrol taşımacılığındaki güvenlik riskleri ve arz belirsizliği, sanayicinin üretim maliyetlerini doğrudan artırmaktadır.

Barışın hâkim olduğu bir ortamda:

  • İran ve Irak’tan gelen enerji hatları güvenle işletilebilir,
  • Doğalgaz ve petrol fiyatları istikrar kazanır,
  • Enerji maliyetlerinde %10–15 oranında düşüş sağlanabilir.

Bu koşullar, üretim maliyetlerinde belirgin bir avantaj yaratır, sanayicinin uzun vadeli planlama yapabilmesini kolaylaştırır ve Türkiye’yi rekabetçi üretim merkezlerinden biri hâline getirirdi.


Savaşın Gölgesinde Tedarik Zincirleri

Türkiye’nin komşuları Suriye, Irak ve İran; kimya, metal ve petrokimya gibi alanlarda önemli hammadde kaynaklarına sahiptir. Ancak süregelen savaşlar, bu kaynakların Türkiye sanayisine entegre edilmesini engellemiştir. Oysa barış koşullarında kurulacak ortak üretim tesisleri ve sınır ötesi iş birlikleri, hem hammadde tedarikini ucuzlatır hem de dışa bağımlılığı azaltırdı.

Gaziantep–Musul veya Van–Tebriz hattında kurulabilecek ortak üretim bölgeleri, ara mal ithalatında maliyetleri düşürür, Türkiye sanayisine sürdürülebilir rekabet avantajı kazandırırdı.


İhracatın Kapanan Kapıları

Bölgesel çatışmalar, Türkiye’nin ihracat performansını doğrudan etkilemektedir. 2024 itibarıyla sınır komşularına yapılan ihracat yaklaşık 34 milyar dolar seviyesindedir. Barış ortamında bu rakamın 50 milyar doların üzerine çıkması mümkündür.

İstikrarlı bir Orta Doğu’da:

  • Gümrük geçişleri hızlanır,
  • Serbest ticaret anlaşmaları genişler,
  • Orta Doğu ve Kafkasya pazarlarına erişim kolaylaşır,
  • Türkiye’nin dış ticaret açığı azalır.

Barış, sadece yeni pazarlar değil, ortak üretim, teknoloji paylaşımı ve bölgesel kalkınma fırsatları anlamına da gelir.


Yatırımın Dili Barıştır

Savaş, yatırımcının en büyük korkusudur. Sermaye, güvenli limanlara yönelir, uzun vadeli yatırımlar ertelenir. Barışın tesis edildiği bir bölgede ise Türkiye, sanayi yatırımları açısından bir cazibe merkezine dönüşebilir.

Bu koşullarda:

  • Doğrudan yabancı yatırım (FDI) girişleri artar,
  • Teknoloji transferi hızlanır,
  • Sanayi yatırımları Marmara’nın dışına taşar,
  • Doğu ve Güneydoğu Anadolu yeni üretim merkezleri hâline gelir.

Bu süreç, yalnızca ekonomik değil, sosyal denge açısından da büyük bir kazanım yaratır. Çünkü barış, üretimin coğrafyasını genişletir.


Barışın Ekonomik Kazancı

Barış, ekonominin en güçlü teşvik aracıdır. Çatışmaların sona erdiği bir coğrafyada Türkiye sanayisi yalnızca üretim hacmini değil, verimlilik kapasitesini de artırabilir. Günümüzde ihracatta %1’lik artış yaklaşık 2 milyar dolarlık ek gelir anlamına gelirken, barış koşullarında bu artış kalıcı hâle gelebilir.

Barış ortamında Türkiye sanayisi:

  • İhracatta %25 artış,
  • Enerji maliyetlerinde %15 düşüş,
  • Yabancı yatırımlarda %20 artış,
  • 500 bin kişilik ek istihdam kapasitesi,
  • GSYH’de %2,5 oranında ek büyüme sağlayabilir.

Bu kazanımlar yalnızca rakamsal değil, yapısaldır. Barış, uzun vadede üretim zincirlerinin derinleşmesini, KOBİ’lerin küresel tedarik zincirlerine katılımını ve ihracatın teknoloji yoğunluğunun artmasını sağlar.


Barış: Sanayinin Görünmeyen Sermayesi

Sanayinin büyümesi yalnızca teknoloji, sermaye ve üretim kapasitesiyle değil, istikrar ve güven ortamıyla mümkündür. Barış, petrol kadar stratejik, enerji kadar hayati bir üretim girdisidir. Çatışmalar sınır ötesinde yaşanıyor gibi görünse de, taşımacılık sigortasından enerji fiyatlarına, yatırım risk primlerinden ihracat sigortalarına kadar her alanda Türkiye’nin üretim maliyetlerini artırmaktadır.

Türkiye bugün tüm bu zorluklara rağmen sanayisini ayakta tutmayı başarmıştır. Ancak bu direnç, sürekli kriz koşullarını normalleştirmemelidir. Asıl hedef, “krizde ayakta kalmak” değil, barışta büyümek olmalıdır.

Barışın kalıcı hâle gelmesiyle birlikte Türkiye sanayisi yeni bir ölçeğe geçebilir. Bölgesel istikrar sağlandığında:

  • İhracat kanalları genişler,
  • Enerji fiyatları düşer,
  • Yabancı yatırımcı güveni artar,
  • Üretim coğrafyası çeşitlenir,
  • Kalkınma farkları azalır.

Gaziantep, Mardin, Şanlıurfa ve Van gibi iller, yalnızca sınır kentleri değil, bölgesel üretim üsleri hâline gelir. Üretim Marmara’dan Anadolu’ya yayılır, istihdam yerinde artar, refah dengeli biçimde dağılır.

Barış, yalnızca güvenlik değil, kalkınmanın da anahtarıdır. Her açılan sınır kapısı bir fabrika kadar değerlidir, her diplomatik adım bir üretim hattı kadar stratejiktir. Türkiye’nin geleceğe uzanan sanayi vizyonu, çevresindeki istikrarla tamamlanacaktır. Çünkü barış, Türkiye sanayisinin görünmeyen ama en değerli sermayesidir.

Önceki yazı

Zeytin Üreticisi Destekleniyor

Diğer yazılar